Thursday, December 01, 2005

Emperyalist Kültürün İnsan Hayatına Etkisi

Bugün size içerisinde var olduğumuz kapitalist kültürün, yaşamımızı kendi arzularımız doğrultusunda sürdürmemizi engellemesi ve zamanımızı kontrol etmesi üzerine bir konuşma yapmak istiyorum:

 

İnsan yaşamı gündelik olarak ele alındığında bilinçli ya da bilinçsiz, gönüllü ya da zorunlu olarak yapılan eylemlerin gerçekleşmesi ile geçer. İnsan yaşamını çeşitli aşamalarda inceleyebiliriz bu bağlamda.

İnsanların okula başlama gününe kadarki dönemi, hayatlarında en çok serbest zamanlarının olduğu ve bunu oyuna ve zevke ayırabildiği dönemdir. Zaten sorumluluklarımızdan çok sıkılınca “yeniden çocuk olsam” dememizin nedeni de budur.

Yetişkin bir birey, vatandaş ve iş hayatında başarılı bir çalışan olmanın gereklerinin elde edildiği okul eğitimi süreci de insan yaşamının bir diğer aşamasıdır. Bu aşamada çocuğun yaşamı ders ve boş zaman olarak ikiye ayrılır. Daha önce her zaman süren boş vakitler artık sadece bir ödül gibi görünen “yaz tatilleri”, coşkuyla karşılanan “kar tatilleri” ve ders aralarından ibarettir. Bu dönemde artık insanlar zamanı “sıkıcı” ve zevk ve eğlence dolu “boş” zaman olarak ayırmaya başlarlar. Bir bakıma, aslında okullar amaçlarını başarı ile yerine getirmiş ve çocukları yetişkin hayatın tekdüze çilesine hazırlamış olur.

Eğitimi biten bir insan için ise iş yaşamına başlayış tam bir felaket olacaktır, zira artık uzun yaz tatilleri de olmayacak, “boş” zamanlar sadece yorucu ve tekdüze mesai saatleri dışında kalan saatler ve yıllık izinlerden ibaret olacaktır.

Modern çalışma kültürü sebebiyle, yetişkin bireylerin bir işte çalışıyor olmaları gerekliliği oluşur toplumda. Bu nedenle de çalışmayanlar, utanılması gereken “işsiz” damgasını yerler. Böylece bu döngünün sağlanması da garantilenmiş olur.

Kapitalizmin egemen anlayış olması ile birlikte (ki hep daha fazlasını isteyen insanoğlu bunu kendi yaratmıştır), insanların hayatlarını sürdürebilmek ve ihtiyaç ve arzularını gerçekleştirebilmek için yaptığı tüm eylemler “çalışma/iş” olarak tanımlandı. Bu çalışma ise başkaları için, ücret karşılığında ve düzenli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilen bir etkinliktir. Aslına bakılırsa, insanın istediği gibi yaşamak için çalışması bir araçtı. Yalnız, günümüz koşullarında bir işte çalışmanın artık amaç olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Var olan kapitalist düzen, zaman planlamasını insanın elinden almış ve “çalışma zamanı” ile “serbest zaman” ayrımını yaratmıştır. Bu zihniyette çalışma zamanı hep telaş içerisinde, “vakit nakittir” ilkesine dayalı hale gelmiştir. Geri kalan serbest zaman ise dinlenme ve eğlenme konusunda en yüksek verimi hedefler. Aslında, serbest zaman bile neredeyse çalışma zamanı haline gelmiştir, kışkırtılan tüketim olgusu ile birlikte. Bu açıdan bakıldığında aslında “serbest zaman” olması gereken zamanda bile kapitalizmin kontrolcü eli işin içerisine girmiş ve burada bir sektör yaratmış, özgürlüğü ortadan kaldırmıştır. Birey, toplumsallaştırılmış ve insanlar için düzenlenmiş boş zaman etkinliklerine yönlendirilir.

Bireyin kendine dönük değerler ortaya çıkarmak amacıyla yaptığı eylemler, hayatta kalma baskısı sonucunda başkasının istekleri doğrultusunda yaptığı eylemler haline gelmiştir. Bu nedenle kişi bir “özne” olmaktan çıkıp bir “nesne” haline gelmiştir. Marx bu durumu “emeğin yabancılaşması” olarak tanımlamıştır.

Kişinin özneleşebilmesi için kendini tanıması, kendi arzuları doğrultusunda hareket etmesi, yaşamını zenginleştirmesi ve zevklerini ertelememesi gereklidir. Örneğin, yaşamaya devam etmek için çalışmak şart olsa da çalışma zamanı dışında var olan sisteme karşı politik ve kültürel bir direniş ortaya koyulabilir. Sanatın, felsefenin, bilimin, edebiyatın, aşkın, sevgi ve dostluk ilişkilerinin tüketim kültürü dayatmasından bağımsız olarak ele alındığı yaratıcı topluluk ve dayanışma ilişkileri kurulabilir. İş seçimleri toplumun dayatmasına göre değil, kişinin kendi arzularına ve anlayışlarına uygun olması da sağlanabilir. Para dışında başka ölçütler iş seçimi için geçerli kılınabilir. Bu şekilde ancak insan kendi için çalışan ve yaşayan bir özne olarak kalabilir. Toplumun ve kültürün dayatmalarına ayak uydurmak kişiyi bir “birey” olmaktan çıkartıp, amacı para kazanmak (hem de başkaları için kazanmak) olan bir “nesne”ye dönüştürür.

 

Kaynak: Kızıltuğ, Kürşad; Zaman İçerisinde Verilen Mücadele; Varlık Dergisi, Temmuz 2005.

 

No comments: